top of page
  • Yazarın fotoğrafıServet Topaloglu

YÖNETİM KONSEPTİNİN RUHU

Güncelleme tarihi: 30 Nis 2023


İster şirket olsun ister devlet her tüzel kişiliğin bir hedefi vardır. Tüzel kişiliğin tepe yönetiminde bulunanlar bu hedefi gerçekleştirmek için bir yol haritası (strateji) belirler ve bir yönetim organizasyonu kurar. Kurulan organizasyon içindeki anahtar yönetim pozisyonlarının nitelik ve nicelik olarak iyi tanımlanması, tüzel kişiliğin hedeflediği neticenin hızını ve kalitesini doğrudan etkiler. Tüm bu süreç esnasında, hatta bu süreç öncesinde tanımlanması ve organizasyon içinde şeffaflaştırılması gereken esaslı bir mevzu daha vardır; ''değerler''... En başta üst yönetimde görev, yetki ve sorumluluk alan yöneticiler olmak üzere tüzel kişilik bünyesinde yer alan tüm bireylerin tüzel kişiliğin özgün değerlerini (temel ilkelerini) benimsemesi ve içselleştirilmesi esastır. Stratejiler, uygulamalar, yöneticiler ve hatta hedefler değişebilir, ancak özgün değerler kalıcı olmak durumundadır.


Bu yazıda özgün değerlerin önemi vurgulanacaktır. Zira bu değerler, tüzel kişiliğin ''ruhunu'' belirler. Ruhu olmayan veya gevşek ruhlu tüzel kişiliklerin hedefine ulaşması zordur. Söz konusu tüzel kişilikler hedeflerine ulaşsalar dahi başarılarını sürdüremezler.


Şirketler


Muteber ana akım düşünceye göre şirketlerin temel ilkesi ''değer yaratmak'' üzerine kuruludur. Değer yaratmak, hedef kitlelerinin ihtiyaç, istek veya hayallerinin, onların beklentisinin ötesinde karşılanmasıdır. Şirketler bu durumu genellikle alt ilkelere (veya alt değerlere) kırarak somutlaştırırlar. Bazı örnekler;


Siemens : Sorumluluk, Mükemmeliyetçilik ve İnovasyon


Apple : Kapsayıcılık ve çeşitlilik, eğitim, ulaşılabilirlik, çevre, tedarikçi sorumluluğu ve kişisel mahremiyet


Amazon : Özgün olmak (rakip yerine müşteri saplantısı), buluşculuk tutkusu, operasyonel mükemmeliyetçiliğe bağlılık ve uzun vadeli düşünme


Koç Holding : Çağdaşlık, eşitlik, birliktelik, gelişim


Şirketler konseptlerini (iş modellerini) ve uygulamalarını bu ilkeler üzerine oturtmaya çalışırlar. Tanımlanmış ilkeler (değerler) şirketin ruhunu oluşturur. Hedefler, stratejiler ve uygulamalar değişebilir, ancak bu ilkeler uzun süre kalıcıdır. Nitekim yukarıda örneği verilen başarılı şirketler yıllardan beri büyük ölçüde bu ilkeler doğrultusunda hareket etmekte, bununla birlikte hedeflerini, stratejilerini ve organizasyon yapılarını değişen çevre şartlarına göre zaman içinde değiştirmektedir.


Değerleri olmayan veya tanımlanmış, fakat kağıt üzerinde kalmış değerlerle faaliyet gösteren şirketlerin sürdürülebilir değer yaratamadığı veya başarılarını sürdüremediği özel sektörde çok net bir şekilde kanıtlanmıştır.


Ülkeler


Ülkelerde de benzeri durum vardır. Temel ilke ''ülkenin sürdürülebilir refahıdır'' (bkz. Ülke Yönetimi, Servet Topaloğlu, Kırmızı Kedi Yayınları, 2022). Ülkeler bu temel ilkeyi kendi gelenek ve ülke şartlarını dikkate alarak farklı şekillerde alt ilkelere (alt değerlere) kırar ve ülke içindeki en büyük tüzel kişilik olan devlet mekanizması üzerinden hayata geçirir. Devlet mekanizması, farklı programları olan ve seçimle iş başına gelen politikacılar ve göreve atanan bürokratlar tarafından yönetilir. Tüm hükümet programları ve eylemler önceden tanımlanmış temel (özgün) ilkeler dikkate alınarak hazırlanmak ve gerçekleştirilmek durumundadır. Özgün ilkeler genellikle anayasaların başlangıç metinlerinde veya ilk maddelerinde tanımlanmıştır. Bazı örnekler;


Fransa :


Fransa, bölünmez, laik, demokratik sosyal bir Cumhuriyettir. Köken, ırk veya din ayrımı yapmaksızın, tüm vatandaşların yasa önünde eşitliğini garanti eder. Her inanca saygılıdır. İdari yapısı yerinden yönetim esasına dayanır... Cumhuriyetin veciz ifadesi “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşliktir”... Cumhuriyetin ilkesi; halkın, halk tarafından ve halk için yönetimidir...Ulusal egemenlik halka aittir, bunu temsilcileri aracılığıyla ve halkoylaması yoluyla kullanır...


Almanya :


Almanya'nın bugünkü anayasası ikinci dünya savaşı sonrası hazırlanmıştır. Almanya o dönemde Avrupa'da arka arkaya iki büyük savaşa neden olmuş ve yenilerek, kayıtsız-şartsız teslim olmuştur. Anayasanın başlangıç maddelerinin odağı, o dönemin dış ve iç baskılarının da etkisiyle diğer Avrupa devletlerinden biraz farklıdır:


Alman anayasası; ''Tanrı ve insanlar karşısındaki sorumluluğunun bilincinde olan, birleşmiş bir Avrupa’nın eşit haklara sahip bir üyesi olarak, dünya barışına hizmet etmek emeliyle beslenerek özgü iradesiyle hareket eden Alman Milleti, kendi Anayasa yapma yetkisine dayanarak, işbu Anayasayı kabul etmiştir...Kendi kaderini tayin haklarını serbestçe kullanan, Baden-Württemberg, Bavyera, Berlin, Brandenburg, Bremen, Hamburg, Hessen, MecklenburgVorpommern, Alt Saksonya, Kuzey Ren Vestfalya, Ren-Palatina, Saarland, Saksonya, Saksonya-Anhalt, Schleswig-Holstein ve Thüringen eyaletlerindeki Almanlar, Almanya’nın birliğini ve özgürlüğünü tamamlamışlardır. Bu Anayasa bütün Alman milleti için geçerlidir...'' şeklinde başlar ve devam eder:


''İnsanın onur ve haysiyeti dokunulmazdır... Bütün insanlar yasa önünde eşittirler... Tüm devlet erki ona saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür...Temel haklar, yasama, yürütme ve yargı organlarını doğrudan doğruya bağlar...''


Türkiye :


Türkler de Almanlar gibi birinci dünya savaşını kaybetmiş, ancak ikinci dünya savaşına girmemesine rağmen, büyük savaş şartlarından olumsuz yönde etkilenmiş bir millettir. Almanlardan farklı olarak, birinci dünya savaşından sonra kendisine dayatılan Sevr anlaşmasını kabul etmemiş, direnmiştir. Yeni bir Meclis kurmuş ve yeni bir ulus devlet kurmuştur. 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla, saltanat kaldırılmış, Osmanlı'nın son döneminde (Meşrutiyet dönemi) etkili olan meclis üstünlüğü zayıflatılmış, meclis-hükûmet üstünlüğü ise daha ön plana çıkarılmıştır. 1924 Anayasa'sının 3. Maddesi'ne göre, ''hâkimiyet bilâ kaydü şart Milletindir''... 1937 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle de iktidar partisinin altı alt ilkesi Anayasa'ya ilave edilmiştir. Amaç, yeni ulusun küresel rekabet ortamında bekasının güvence altına alınması için kurucu özgün değerlerin tam şeffaflaştırılması, korunması, ülke refahının bağımsızlık esasları gözetilerek sağlanması ve sürdürülmesidir (''muasır medeniyet'', ''yurtta sulh cihanda sulh''):


1)Cumhuriyetçilik ilkesi; milli egemenliği esas almıştır. Seçme ve seçilme hakkı tüm vatandaşlara verilmiştir.


2)Devletçilik ilkesi; o zamana kadar yabancıların güdümünde olan Türkiye'nin ekonomisini milli olanaklarla güçlendirmeyi ve ülke kalkınmasını desteklemeyi amaçlamıştır. Kamu yararı söz konusu olduğu zaman özel sektörün yapmadığı işleri devletin yapması ön plana çıkarılmıştır. Hem ülke kalkınmasını hem de toplumsal ve sosyokültürel kalkınmayı desteklemeyi hedeflemiştir.


3)Halkçılık ilkesi; halkın halk tarafından ve halk için idaresini, yasalar önünde eşitliği, sosyal dayanışma ile beraber sınıf mücadelesinin reddini amaçlamıştır.


4)Inkılapçılık İlkesi, kavramını yitiren kurumları ortadan kaldırmak ve bu kurumları düzenleyerek yeniden ilerleme sağlamak, aklı ve bilimi ön plana almaktır.


5)Milliyetçilik ilkesi; milliyetçilik ulusal kişilik ve benlik duygusunun bir ifadesi olarak öne çıkarılmıştır. Tarihini ve kültürünü benimsemek ile beraber, önceki dönemlerde geri plana düşmüş Türk unsurunu öne çıkararak yurtta sulh cihanda sulh ilkesiyle yeni bir ulus meydana getirilmek istenmiştir.


6)Laiklik ilkesi ise; yönetim, hukuk ve eğitim alanlarında akıl ve bilimi esas almıştır. Toplumun ihtiyaçları göz önünde bulundurularak devlet yönetimi; akla, bilime, hukuka ve gerçeklere dayalı şekilde ele alınmıştır. Devlet, din ve mezhepleri farklı olan ve hatta inanmayan insanlara aynı oranda yakınlıkta olmayı ilke edinmiştir. Toplumun dini gereklilikleri sosyal bir ihtiyaç olarak ele alınmıştır.


Söz konusu anayasa, 1961 yılında yapılan ve önceki anayasaya oranla daha uzun olan yeni bir anayasa ile uygulamadan kaldırılmıştır. Bu süreçte, yukarıda anılan ilkelerden bazıları, farklı metinler içine serpiştirilmiş, dolayısıyla da ister istemez bütünlüğünü ve kısmen de anlamını kaybetmiştir (en fazla olarak da devletçilik ve inkılapçılık). Bunda, dönemin etkili ideolojik ana akımlarının (özellikle liberalizm, soğuk savaş gerginliği) ve Türkiye'nin savaş sonrası çok partili siyasal sisteme geçmesi esnasında yaşanan yüksek dalgalı türbülansların etkisi hayli yüksek olmuştur. Türkiye'nin 1961 Anayasası, Fransa ve Almanya anayasalarında görüldüğü gibi daha insan odaklı, özgürlükçü, liberal ve demokratik olması açısından belki müspettir. Bununla birlikte anayasada pek çok başlık muallak (yoruma açık) bırakılmıştır. Gerçi Cumhuriyet maddesi temel alınmıştır, ancak yukarıda belirtilen altı ilkenin yerine “milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” ibaresi eklenerek, kavramlar esnetilmiştir.


1961 anayasasını ortadan kaldıran 1982 anayasası ise hem madde hem de maddelerin içeriği bakımından en uzun anayasadır. Önceki anayasada yer alan, değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ''Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir'' maddesine yeni maddeler eklenerek, paragraf genişletilmiştir: ''Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı İstiklal Marşı'dır. Başkenti Ankara'dır.''


2017 yılında yapılan anayasa referandumu ise ilkelerde değil, yönetim şeklinde değişiklik getirmiştir.


Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak bu sene 100. yılımızı kutluyoruz. 2023 yılları şartlarının 1923 yılları şartlarından kıyaslanamayacak şekilde farklı olması, kurucu değerlerin değişmesi veya değiştirilmesi gerektiği anlamına gelmez. Bu değerler ancak üzerinde tüm ulusça ''çok geniş ve nitelikli bir uzlaşma'' sağlanması şartıyla tartışmaya açılabilmelidir. Bununla birlikte çevre şartlarının değişmesi nedeniyle hedeflerin yükseltilmesinde, stratejilerin yenilenmesinde ve uygulamaların değiştirilmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Toplumsal hedefe yol gösteren ulvi yönetsel özgün ilke, ülkenin milli servetinin değerinin artırılması, sürdürülebilir refahın toplum tabanına yayılmasının sağlanması ve siyasi, ekonomik ve sosyal perspektiften ülkenin küresel pazardaki pazar payının artırılmasının sağlanması olmalıdır. Kurucu değerleri tam kavramadan esas anlamından koparmaktan veya toplumun ana gövdesinin dokusuna uymayan yeni sözde değerleri tek taraflı dayatmalardan kaçınmak gerekir. Yazının başında da belirtildiği gibi, eğer toplumun geniş ve nitelikli kesiminde benimsenmiş özgün değerler gevşerse, bir tüzel kişilik olan ulus devlet de homojen ruhunu kaybeder. Homojen ruhunu kaybeden bir tüzel kişiliğin değer yaratması (sürdürülebilir refahı) olanaksızdır, istenildiği kadar (sözde) hedefler yükseltilsin, stratejiler yenilensin, uygulamalar değiştirilsin...


Esas olan, temel değerler (tüzel kişiliğin ruhu) üzerinde yapılan ve tüm ulusun çapa olarak kullandığı geniş ve nitelikli uzlaşıdır. Nitelikli olmayan uzlaşı, uzlaşı sayılmaz.


İnsan, mal, para ve bilgi trafiğinin olağanüstü arttığı ve kontrol altına alınamadığı yeni dünya düzeninde Türkiye, milli servetini, toplumsal refahını artırmaya/tabana yaymaya ve siyasi, ekonomik, kültürel küresel pazarlarda pazar payını artırmaya odaklanmalıdır. En erdemli ve nitelikli yurttaşlarını ön plana çıkararak, anahtar yönetim pozisyonlarını liyakatli kadrolara emanet ederek, ülke yönetim sisteminde kontrol ve denge mekanizmalarını mükemmelleştirerek...






302 görüntüleme1 yorum
Servet Topaloglu

 Perakendede İnovasyon

 Bir fıkrayı ilk defa anlattığınızda herkes güler. İkinci kez anlattığınızda gruptaki ilk heyecanın düştüğünü görürsünüz. Üçüncü kez anlattığınızda ise

artık sıkıcı olmaya başlamışsınızdır. Perakende sektöründe innovasyonda işte böyle bir şeydir. İhtiyaçlara çözüm üretemezsiniz ve üretkenliğinizin sürekliliğini sağlayamazsanız bir süre sonra müşterileriniz sizden sıkılırlar...Orjinal başlangıç konseptiniz atraktif, konseptin temelini atan ve kurgulayan yönetim kadrolarınız mükemmel olsa dahi... 

ST

 

Bize sık sık "perakende şirketleri, çevikliklerini kaybetmeden nasıl sağlıklı biçimde büyüyebilirler ve kârlılıklarını artırabilirler" diye sorulur ve bugüne kadar icra ettiğimiz projelerde özellikle nerelere odaklandığımız merak edilir.

Yanıt oldukça basittir:

perakendede liderlik1.png
bottom of page