top of page
  • Yazarın fotoğrafıServet Topaloglu

GIDA PERAKENDE PAZARI/NİSAN-2020 DURUM

Güncelleme tarihi: 6 Eki 2022


Covid-19 salgını sonrası, Türkiye organize gıda perakendecileri mağaza satışlarını ve muhtemelen de karlılıklarını ciddi derecede artırıyorlar. Satışlardaki artışın, geçen senenin aynı dönemine göre (like for like) yüzde 30-50 arasında olması tahmin ediliyor. Brüt karlılık artışı ise rahatlıkla 0,5-2 puan arasında gerçekleşebilir. Dolayısıyla Türk Lirası bazındaki net satış ve karlılık artışlarının rekor seviyelerde olması sürpriz olmayacaktır.

Gıda perakende şirketlerinin bu performansı, herhangi bir ciddi taktiksel veya stratejik hamle neticesinde değil, salgın hastalığın estirdiği yüksek dalga nedeniyle gerçekleşiyor. Yöneticiler, promosyonları büyük ölçüde asgariye indirdiler ve raf satış fiyatlarını yaparken hayli rahatlar. Raflara ve paletlere ne çıkarırlarsa, satılıyor... Gıda perakende kategorisi, adeta alıcıların pazarından, satıcıların pazarına evrildi!... Geçici bir süre için de olsa...

Sektör adına bir pozitif gelişme de dijital platformlar üzerinden gerçekleşen iş hacimlerinde yaşanıyor. Gıda perakende sektöründe Covid-19 öncesi dijital ortamda yapılan alışverişler, diğer perakende sektörü kategorilerine kıyasla (örneğin hazır giyim, kitap, elektronik, vs) hayli düşüktü. Şimdilerde aradaki fark hızla kapanıyor. Dolayısıyla organize gıda perakende sektörünün dijital ortama taşınması da ayrıca ivmelenerek, geleneksel pazardan pay almasının önü biraz daha açılıyor.

Tüketimin konutlara kayması, konutlardaki normal tüketimin artması, fiyatların artma ihtimali ve kaygı nedeniyle konutlara gıda stoku yapılması bu gelişmelerin başlıca tetikleyicileri... Aile bütçesinde önemli yer tutan ''gıda dışı'' diğer harcamaların (seyahat, araba, beyaz eşya, sosyal ve kültürel aktiviteler, vs) asgari düzeye inmesi de, aile bütçesinde gıda lehine göreceli ilave bir alan yaratıyor.

Gıda perakendecilerinin sayısal performanslarındaki bu pozitif gelişmelerin, ülkemizde muhtemelen on binlerce insanın hayatına mal olacak bir salgın hastalık esnasında olması, paradoksal bir durumdur; bir yandan sağlığımız konusunda oluşan belirsizlikler ve her geçen gün artan can kayıpları, diğer yandan çoğu sektörlerin durmasından kaynaklanan yeni işsizlik ve travmalar, öteki yandan iç ve dış çekişmelerden yorulmuş devlet sistemimizin sırtına ilaveten binen çok yönlü yükün bizlere verdiği dolaylı ızdıraplar... Bir başka yandan da, bu kadar yaygın mağaza ağına sahip oldukları için müteşekkir olduğumuz, zira temel gıda ihtiyaçlarımızı rahatlıkla sağlamamıza imkan sağlayan ve ''iyi ki varlar'' dediğimiz gıda perakendecilerimiz... Allah hepimize gerçekten sıhhat, sabır ve güç versin...

Yukarıda yazdıklarım, benim jenerasyonum tarafından ilk kez karşılaşılan ve kalıcı olmasını arzu etmeyip, arşivlere bir an önce kaldırmak istediğim ''olağanüstü mevcut durumun'' bir fotoğrafıdır..

Fakat, ben eminim ki:

Türkiye organize gıda perakendecilerinin tepe yönetimleri bu geçici durumun farkındalar. 2020 ilk altı ayının sonunda çıkması muhtemel göreceli mükemmel bilanço ve gelir-gider tablolarının başarısını kendilerine mal etmeyecek olgunluğa sahipler.

Şu sıralar, soğukkanlı bir şekilde çalışma tempolarını artırıp, sorumluluklarını yerine getiriyorlar ve rol model kimliklerini ön plana çıkarıyorlar. Öncelikle çalışanlarının ve müşterilerinin, daha sonra da şirketlerinin ticari ve mali sağlığını dengelemek için yoğun ve rasyonel bir çaba içindeler. Ayrıca sosyal sorumluluklarının da bilinci içindeler;

1)Müşterilerinin, bu panik ortamında kendilerinin ve ailelerinin temel ihtiyaçlarını güvence altına almak telaşında olduğunu ve rasyonel davranamadıklarını görüyorlar. Bunu istismar etmek niyetinde asla değiller. Bir yandan mağazalarının raflarını dolu tutmak için seferberlik halindeler. Diğer yandan artan talep nedeniyle, bırakınız fiyat artırmayı, temel gıda ve hijyen ürünlerinde fiyatlarını indiriyorlar. Diğer değişle, artan satış hacminden oluşacak ilave karların çok önemli bir kısmını müşterilere bir şekilde geri veriyorlar.

2)Çalışanlarının büyük bir özveriyle gece-gündüz demeden çalıştıklarının farkındalar. Hem onların ve ailelerinin bu salgından etkilenmemeleri adına tüm hijyenik tedbirleri alıyorlar, hem de bu olağanüstü performanslarının karşılığını madden ve manen onlara veriyorlar. Özellikle depolarda ve mağaza alanlarında sık sık bu kahramanlarla birlikte oluyorlar, gerekli destek ve uyarıları yapıyorlar. Ekiplerinin yeterince dinlenmeleri için ve ilave iş yükü nedeniyle oluşan ek işler nedeniyle, başka sektörlerde işsiz kalmış gençlere de ciddi ilave istihdam sağlıyorlar.

3)Özellikle tedarikçileri ile, fakat sektörün diğer tüm paydaşlarıyla da mükemmel bir diyalog içindeler:

3.1)Kendi depolarındaki asgari stok miktarlarını artırarak, ön siparişler yoluyla, tedarikçilerinin üretim planlarını ve sevkiyat programlarını güncel tutmalarına eskisinden daha fazla önem veriyorlar.

3.2)Zamanında, hatta bazı kritik durumlarda erken ödeme yaparak, artan iş hacimlerini yönetebilmeleri için tedarikçilerine ilave işletme sermayesi yaratıyorlar. Zira kendi satışlarının çok önemli bir kısmı nakit...

3.3)Dikey entegrasyon prensipleri çerçevesinde, sanki sanal bir ''Sektör Holding'' çatısı altında çalışıyormuş gibi, tüm paydaşlarıyla işbirliği yapıyorlar. Ürünlerin ''hızlı akması'' tartışmasız en önemli öncelik. Karlılık konusunda hakkaniyet kriterlerinde bozulma olursa, açık defter ve muteber tüccar prensipleriyle bu konuyu yıl sonunda tekrar değerlendirecekler. Toplumun temel gıda ihtiyaçlarının karşılanması ve muhtemel kıtlıktan kaynaklanacak bir kaos olmaması için tüm tedbirlerin alınması, onların ortak paydaları.

3.4)Bu kaotik ortamda, gıda güvenliği süreçlerinin zayıflatılmasına asla izin vermiyorlar. Toplumun, ilave sorunlarla uğraşmaya takati yok (gıda zehirlenmesi gibi).

3.5)Sebze ve meyve kategorisi için en kritik dönem olan ''toprak ekim zamanı'' içinde olduğumuzu biliyorlar. Çiftçilerimizin bu sıkıntılı ortamda, sağlıklarını ihmal etmeden sahaya tam kadro çıkmaları için destek veriyorlar. Şahsen ve bugüne kadar hiç olmadık şekilde tarlaya çok yakınlar. Çiftçilere ve kooperatiflere iyi fiyattan yüksek miktarlarda ürün alım garantisi veriyorlar ve riski kendi üzerilerine alıyorlar.

3.6)Yüksek sesle dile getirilmese de, ülkemizin gıda ürünlerinde kendi kendine yetemeyeceğini gayet iyi biliyorlar. Zira bakliyat ürünlerinin önemli kısmında ithalat oranları yüzde 20-50 arasında değişiyor (pirinç, ay çiçeği, fasulye, soya vs) . Hayvan ve et ithalatına son 10 yılda 9 milyar dolar ödedik. Hayvancılık için gerekli yemlerin çok önemli bir kısmı ithal. İthalatta yeme olan bu bağımlılık, şüphesiz raflardaki yüzlerce süt ve süt ürünlerini de hayli etkileyecek. Şekerleme ürünleri için önemli bir ham madde olan kakao ve türevleri de tamamen ithal. Kağıt ham maddesi selüloz çok büyük ölçüde ithal...Şirket yöneticilerimiz, bu ham maddeleri bize ihraç eden ülkelerin içlerine kapanabileceğini tahmin ettiklerinden (tıpkı bizim limon gibi bazı ürünleri ihracata kapadığımız gibi), Hükumet yetkililerimiz ile doğrudan veya sivil toplum örgütleri üzerinden dolaylı bir şekilde, alternatif çözümler için istişare, ittifak ve eylem halindeler.

3.7)Bu krizden sektör olarak ayrıca bir şey daha öğrendiler: Her ne pahasına olursa olsun, krizden sonra ve orta vadede, Türkiye'nin temel gıda ürünlerinde kendi kendine yeterli olmasını sağlamak için birlikte çalışacaklar. Geçmiş dönemlerde, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü tarafından ikna edilen ''büyüklerimiz''`, EBK, SEK, Zirai Donatım Kurumu, TEKEL, Türkiye Şeker Fabrikaları, Azot Sanayi-Türkiye Gübre Fabrikaları, SEKA ve Yem Sanayi gibi kamu iktisadi teşekküllerinin bir kısmını özelleştirmiş, bir kısmını kapatmış, Tariş, Çukobirlik ve Fiskobirlik gibi üretici kooperatif ve birliklerini ise kerhen desteklemişlerdi. Özel sektör tarafından yeterince doldurulamayan bu alanlar nedeniyle, çiftçilerde doğal refleks vererek, tarımsal üretimden vazgeçmeye başlamıştı. TÜİK verilerine göre 2002 yılında tarımda istihdam edilen nüfus sayısı 7,5 milyon yani çalışan nüfusun % 35 iken, 2018 yılı Temmuz ayında 5,5 milyon kişiye, yani çalışan nüfusun %19 una düşmüştü. Bu insanlar kente göç etmiş, çoğu sosyolojik, psikolojik ve ekonomik anlamda birçok sorun yaşamaktaydılar. Şirket yöneticilerimiz, bu salgını hayırlısı ile atlatıp, bu sorunları görüşmek ve ''Türkiye'nin Yeni Gıda Stratejileri Uygulama Aksiyonları ve Tarihlerini'' belirlemek ve ''büyüklerimiz'' ile bir masaya oturmak için hazırlıklara başladılar. Artık ''biz sadece şirketlerimizden sorumluyuz, ülke meseleleri ile ilgilenmek bizi aşar'' demeyecekler.

Şüphesiz fark etmişsinizdir. Bu satırların yazarının ''fakat, ben eminim ki;'' diye başlayan paragraftan sonra yazdıkları, kendisinin şahsi bir ''beklentisi veya temennisi'' niteliğindedir.

Ancak gerçekleştirilememesi içinde hiç bir neden yoktur.


1.535 görüntüleme0 yorum
Servet Topaloglu

 Perakendede İnovasyon

 Bir fıkrayı ilk defa anlattığınızda herkes güler. İkinci kez anlattığınızda gruptaki ilk heyecanın düştüğünü görürsünüz. Üçüncü kez anlattığınızda ise

artık sıkıcı olmaya başlamışsınızdır. Perakende sektöründe innovasyonda işte böyle bir şeydir. İhtiyaçlara çözüm üretemezsiniz ve üretkenliğinizin sürekliliğini sağlayamazsanız bir süre sonra müşterileriniz sizden sıkılırlar...Orjinal başlangıç konseptiniz atraktif, konseptin temelini atan ve kurgulayan yönetim kadrolarınız mükemmel olsa dahi... 

ST

 

Bize sık sık "perakende şirketleri, çevikliklerini kaybetmeden nasıl sağlıklı biçimde büyüyebilirler ve kârlılıklarını artırabilirler" diye sorulur ve bugüne kadar icra ettiğimiz projelerde özellikle nerelere odaklandığımız merak edilir.

Yanıt oldukça basittir:

perakendede liderlik1.png
bottom of page