Dikkatinizi çekmiştir; gerek mavi yakalıların gerekse de şirket sahiplerinin (işverenlerin) kendi aralarında kapsamlı fikir alışverişi ve işbirliği yapmak için bir araya gelme seçenekleri hayli fazladır. Bu amaçla kurulmuş sendika, meslek odası, birlik, dernek ve vakıf gibi kurumsal yapılar hemen her ülkede mevcuttur. Mavi yakalılar, farklı meslek grupları ve işverenler (patronlar, tüccarlar) bu çatılar altında aralarında istişare ve işbirliği yapabilmekte, bireysel ve kurumsal ağlarını geliştirebilmekte (networking) ve gerekirse ortak payda oluşturarak, başka gruplar üzerinde demokratik baskı da kurabilmekteler. İlaveten, devlet yönetimine öneriler sunabilmekte ve ulusal kalkınma programlarına fikri destek sağlayabilmektedir. Bu şekilde tek başlarına yapamayacaklarını, daha büyük ve etkili yapılarda gerçekleştirebilmektedir. Bir yandan projelere bireysel ve kurumsal katkı sağlayabilmekte, diğer yandan da (isterlerse) kendilerini ''bilinir, bulunur ve belirgin'' yapıp, kazanımlarını artırabilmektedir.
Beyaz yakalıların ise benzeri büyük ölçekte kurumsal bir yapıları yoktur. Üst yönetimde bulunan sınırlı sayıdaki beyaz yakalı, ancak şirket sahiplerinin onayını almak şartıyla, işverenlerin üye olduğu oda, birlik, vakıf ve derneklere katılım sağlayabilirler. Bu platformlarda da genellikle ön plana fazla çıkmadan dinleyici ve katılımcı rolü üstlenirler. Ön plana çıkarlarsa da sessizce yalnızlaştırılırlar. Yüksek bireysel ve mesleki niteliklerine rağmen, hemen her yapıda azınlık konumundadırlar.
Beyaz yakalıların büyük çoğunluğunun kendi aralarında istişare ve işbirliği yapmaları ve bireysel bağlantılarını geliştirmeleri, büyük ölçüde dar kapsamlı ve/veya ağ tipi organizasyonlarla sınırlı kalmaktadır. Gönüllülük esasına göre kurulan bu ''arkadaş gruplarının'' etkinliği ve sürdürülebilirliği de, o organizasyonun kurucularının/yöneticilerinin moderasyon yetkinliğine ve süreci devam ettirmek isteyip istemediklerine bağlıdır. Beyaz yakalıların bir tüzel kişilik olarak özel gündemli mesleki veya ülkenin ulusal stratejisiyle ilgili toplantılar/kongreler düzenleme, anlamlı çalıştaylar organize etme**, raporlar hazırlama, devlet yönetimine öneriler sunma, ulusal kalkınma programlarına doğrudan özgün katkı sağlama ve demokratik baskı kurma olanakları yok gibidir***.
Halbuki beyaz yakalılar özel ve hatta kamu sektörü için yüksek nitelikli paydaşlardır. Toplum ortalamasının üzerinde bir eğitim ve yetkinlik seviyeleri vardır. Bilgi, bulgu, sezgi, duygu ve gerçeklere dayanan bilimsel ilke ve metotlarla çalışmaya en yatkın olan toplumsal katmandırlar. El emeğine dayanmayan, ancak onu anlamlı kılan değer yaratma süreçlerinin tasarımı ve yönetimi bu nedenle beyaz yakalıların sorumluluğundadır. Kurumlarının hedeflerine katkı sağlamanın yanı sıra, kurum strateji ve taktiklerini hazırlayanlar, aksiyon planlarını önceliklendiren, icra edenler ve hesap verenler büyük ölçüde onlardır.
Beyaz yakalılar, mavi yakalılar gibi ''işçi'' statüsündelerdir. Emeklerinin karşılığında -mavi yakalılar gibi- ücret ve benzeri kazanımlar elde ederler. Bir nevi, el emeğine dayanan işler yapan mavi yakalıların zihin emeğini öne çıkaran sürümleridir. Başarılı olamadıkları veya şirket içinde istenmemeleri durumlarında işten çıkarırlar. Uzun süre işsiz kalabilirler. Mevcut yaşam standartlarını ömür boyu korumaları için gerekli gelir güvenceleri çoğunlukla yoktur. Beyaz yakalıların misyonu, bulundukları mevkilerinin yetki gücünü ve itibarını kendileri için kullanmak değil, bu mevkilerin yetki gücünü ve itibarını (değerini) artıracak zihinsel aktivitelere imza atmak ve icraat yapmaktır. Deyim yerindeyse ''kral değil, kral yapıcı'' lardır. Beyaz yakalılar, bulundukları kuruma değer yaratarak mevcut yaşam standartlarını yükseltmek ve bu standartlarını birikim yaparak güvence altına alarak yaşam boyu ''finansal özgür'' kalmak isterler. İster CEO olsun ister müdür veya satış elemanı temel misyon ve hedef aynıdır. Bu misyonu daha tutkulu ve yüksek performans göstererek gerçekleştirenler, yaşam standartlarını diğer meslektaşlarına göre daha hızlı geliştirirler. Bireysel ve kurumsal rekabetin en yoğun yaşandığı alanlar beyaz yakalıların çalıştıkları platformlardır.
Kurumsallaşmayı en fazla gündeme getiren ve şiddetle savunan beyaz yakalıların geniş kapsamlı ülke yönetim meselelerinde ''kurumsal bir çatı altında'' ve homojen bir şekilde neden bir araya gel(e)memeleri ayrı bir akademik çalışmanın konusu olmalıdır.
Türkiye'de yaklaşık 5 milyon beyaz yakalı olduğu tahmin ediliyor. Beyaz yakalıların toplam nüfusa oranı yaklaşık %6'dır (AB'de bu oran yaklaşık %21).
Beyaz yakalıların, tıpkı iş sahipleri (patronlar, tüccarlar) ve mavi yakalılar gibi bir çatı altında kurumsallaşmaları sadece kendileri için değil, ülke yönetimi içinde değerlidir. Geçen sene yayımlanan ''Ülke Yönetimi'' kitabımda da detaylı olarak değindiğim gibi, ülke yönetimi devlet yönetimini de içine alan daha kapsamlı bir kavramdır; devlet yönetimi öncülüğündeki özel sektörün, özerk kurumların, sivil toplum kuruluşlarının ve bilinçli yurttaşların nitelikli işbirliğini betimler. Bir ulus devletin ülke yönetimi ne kadar kapsayıcı ve nitelikli olursa, milli serveti ve küresel pazarlardaki siyasi, ekonomik ve kültürel pazar payı da bir o kadar yüksek olur. Yüksek milli servet ve küresel pazarlardaki yüksek pazar payı, ülke refahı ve refahın tabana yayılmasını beraberinde getirir. Beyaz yakalılar, bütünsel ülke yönetiminin nitelikli bir paydaşı olması nedeniyle milli servetin ve ulus devletin küresel pazar payının artırılmasına önemli katkı sağlama potansiyeline sahiptir (bkz. Ülke Yönetimi, Servet Topaloğlu, Kırmızı Kedi Yayınları, 2022).
Beyaz yakalıların kurumsallaşmaları kanımca bir seçenek değil, zorunluktur. Zira, beyaz yakalılar çalıştıkları kurum ve ülkenin ''zihinsel canlılığını'' artırma ve ''zihinsel hareket alanını'' geliştirebilme yetkinliğine sahiptirler. Ülkelerde sıkça baş gösterebilen ''tumturaklı lisana'' (gerekli olmadığı halde kulağa hoş gelen sözler), ''bilimsel ve uygulamaya yönelik lisanla'' yanıt verebilen en yetkin gruplardan biridirler. Onlar, çalıştıkları platformlarda değer yaratma sürecine yaptıkları doğrudan katkılarının yanı sıra, yanlışta mutabakatı savunan birey ve grupları da dengeleyebilirler.
Beyaz yakalılar, mevcut bireysel-dikey rollerinin ötesine geçip, ne kadar fazla ''yatay sorumluluk'' alır, toplum içinde toplamda ilave fayda getireceğini düşündükleri görüşlerini kurumlarının ana hissedarlarına ve ülkenin anahtar yönetiminde bulunan aktörlerine suflörlük yapmak yerine, kendi öz kimlikleriyle ne kadar daha yüksek sesle dile getirirlerse, ülkenin şirketleri, kurumları ve ulus devlet daha fazla gelişir.
Farklı şirket ve kurumların yönetimlerinde görev yapan, farklı disiplinlerde uzmanlaşmış ve yönetim konusunda da donanımlı yöneticilerden oluşan sadece beyaz yakalı bir ekip düşünün. Bunlar bir dernek veya vakıf -hatta belki bir siyasi parti- kursunlar. Kurumların ve ülkenin potansiyelini daha iyi değerlendirmek için özgün çalıştaylar, kongreler düzenlesinler, stratejik ve taktiksel öneriler geliştirsinler. Bu önerilerini kamuoyunda tartışmaya açsınlar. Örneğin sözcüleri, ana amaca hizmet etmeyen kamu harcamalarının ''teşvik veya sübvansiyon'' değil, faydasız veya adil olmayan ''kaynak aktarımı'' olduğunu yüksek sesle söylesin. Hesapsız alınan kredilere, ''refah'' veya ''öz sermaye verimliliği iyileştirme'' değil, kelimeyi evirip çevirmeden ''riskli borçlanma'' veya ''ödünç alınan refah veya rahatlama'' tabirini kullansın. Yönetimlerin kendi istedikleri şekilde yorumlamak üzere uygulamaya aldığı düzenleme ve karmaşık kural dizilerine ''mevzuata uyum'' (compliance) değil, ''dirijist kanunlara/kurallara itaat zorunluluğu'' olarak dillendirsin... Bu örnekleri artırmak ve çeşitlendirmek şüphesiz mümkündür. Bu örneklerin farklılığı, salt beyaz yakalılardan oluşan bir sivil toplum kuruluşunun, işverenlere göre daha ''özgür'' ve ''daha bilimsel'' hareket edebilecek olmasıdır. Zira onların profesyonel alanı yönetimdir ve kamuyla ilişkileri de ''koşulsallık'' içermeyip, daha yalındır.
Özetle, bireysel donanımlarıyla kıyaslamalı olarak Türkiye'nin milli servetine en fazla katkıyı sağlayabilecek, ancak kalkınma ve refah stratejileri hazırlanırken veya uygulanırken sesi en az duyulan, adeta edilgenleş(tiril)miş beyaz yakalıların bir çatı altında özgün şekilde kurumsallaşmaları hem kendi hem kurumları hem de ülke yararınadır.
Beyaz yakalıların kendi aralarında organize olamamaları, birlikte nitelikli çalışmalar yapamamaları, devlet yönetimi, siyasi partiler, özerk ve bağımsız kurumlar ve şirketler nezdinde kendilerini bilinir, bulunur ve belirgin kılamamaları ciddi bir kaynak kaybıdır.
Öncü bir grubun bu konuda alacağı kararlı bir inisiyatifinin, sesini yeterince duyuramadığını düşünen yaklaşık beş milyon ''beyaz yakalı işçinin'' önemli bir yelpazesinde karşılık bulacağını ve başta devlet yönetimi olarak diğer sosyal paydaşlar tarafından da destekleneceğini düşünüyorum.
*Örneğin Peryön (İnsan Kaynakları/Yönetimi), Finans Kulüp (Finans), Kurumsal İletişimciler Derneği (İletişim), Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (Kurumsal Yönetim), v.b.
**Bu işlevi büyük ölçüde medya ve hizmet şirketleri ücret karşılığında yerine getirirler. Dernekler sürece organizasyonel katkı sağlar.
***EYT, içeriği tartışmaya açık olmakla birlikte, bu düzenlenmeye muhatap beyaz yakalıların nadir ortak payda bularak netice aldığı bir proje olarak kayıtlara geçirilebilir!
Comments