Bu satırların yazarı bir işçidir. Ancak üniversite mezudur. Yüksek lisans da yapmıştır. Dünyada ve ülkemizde tanınan bazı uluslararası ve ulusal şirketlerin tepe yönetimlerinde 30 yıl çalışmış, hatta bu sürenin büyük bölümünü İcra Kurulu Başkanı (CEO) sıfatıyla geçirmiş olması kendisinin bir işçi olduğu gerçeğini değiştirmez. Neticede iş yaşamını, ülkemizin hukuk sistemi içinde yer alan ‘’İş Sözleşmesi’’ kapsamında bordrolu olarak geçirmiş, geçimini işçi/çalışan statüsüyle işverene hizmet ederek sağlamıştır. Kendisine verilen görev gereği belki bedensel değil, ancak yoğun biçimde zihinsel ter dökmüştür. Bu süreç zarfında çalıştığı kurumlara ve sosyal paydaşlarına artı değer yaratmak için en iyi niyeti, bilgisi ve tecrübesi ile çalışmıştır.
Bu hizmetlerinin karşılığında kendisine maaş ve prim verilmiştir. Bu kazanımlar sayesinde, belki klasik işçilerin büyük çoğunluğuna, hatta pek çok iş sahibine dahi kolay nasip olamayacak şekiide, hiç bir kişi veya kuruluşa muhtaç olmadan ve onlarla muhtemel yanlışlarda mutabakat yapmak zorunda kalmadan yaşamını mutlu bir şekilde sürdürebilme olanağına kavuşmuştur.
Yukarıdaki paragraflarda tanımlanan bu profile ‘’işçi’’ demek belki abartılı veya alışılagelmemiş bir tanım olarak algılanabilir. Zira bu tarz profili olduğu düşünülen kişilere ülkemizde genellikle ‘’profesyonel’’, ‘’üst düzey’’, ‘’başkan’’, ‘’duayen’’, ‘’iş dünyasının seçkin kişisi’’, vs denmektedir. Bu tanımların kanımızca hiç biri yerine oturmamakla birlikte, kulağa işçi tabirinden daha hoş geldiği açıktır. Bu nedenle okuyucu da yormamak adına işçi sıfatını, gerçeğe en uygunu bu olsa dahi, burada terk ederek, buna yukarıdaki deyimlerden en az sorunlu olanını seçerek yazımıza devam etmek istiyoruz: ''Profesyonel''... Bununla birlikte profesyonel tabirine yakıştırılan bugünkü negatif algılamayı yazının sonuna dip not olarak da ekleme ihtiyacını duyduk.
Pozitif anlamda bakarsak, ‘'profesyonel’’ denildiği zaman, üzerinde çalışılan konuda ortalamanın üstünde bir bilgi ve tecrübe birikimi ile bu bilgi ve tecrübeyi iyi uygulama kabiliyeti akla gelir. Bir kişinin profesyonel kimliğe ulaşabilmesinin en önemli unsurları, ülke eğitim sistemi ile şirketlerin iç eğitimleri ve daha kıdemli iyi profesyonellerden mentorluk/koçluk/ustalık refleksleriyle ‘’el almak’’ tır. Profesyonel, yaptığı işi bilen ve yapan kişidir. İyi bir profesyonelden, zor durumlarla başa çıkabilme kabiliyeti de beklenir.
Profesyonelin mutlaka CEO veya şirket yöneticisi olması gerekmez. Elektrikçi veya tesisatçıdan da profesyonel olur.
Ancak bizim konumuz ‘’profesyonel yönetici’’ olduğundan, bundan sonraki satırlarda kast edilen, sadece şirket içinde çalışan profesyonel yöneticiler olacaktır.
Ülkemizde onbinlerce orta ve büyük ölçekli şirket var. Şirketlerimizde ne kadar fazla iyi profesyonel görev alırsa, bu şirketlerin ürün ve hizmet kaliteleri o kadar artar, masrafları azalır. Daha profesyonel ligde olan dünya firmalarıyla rekabet edilebilir hale gelinir. Örneğin, bozulan cihazlarımız/makinalarımızı, üstlerine vurularak, sallanarak veya içinden parça eksiltilerek tamir edilmeye çalışılmaz. Yeni yapılan cadde ve sokaklar tekrar tekrar kazılıp, yeniden yapılmaz. Alt yapı hazırlanmadan üst yapı seferberliğine girişilmez. Doktor, hemşire ve sağlık personelinin kalitesini artırmadan ülkenin her yerinde 5 yıldızlı otel benzeri ve en pahalı cihazlarla donatılmış hastaneler yapılmaz... Ve nihayet şirketlerimiz, ‘’sektör hızla büyüyor, genç ve tüketime açık bir nüfusumuz ne verirsen satın alıyor, kervanı yolda dizeriz, siyasi ve kamu otoritesi de nasıl olsa bize destek verir’’ anlaşıyla büyük ölçüde ‘’deneme-yanılma’’ ve çok kısa vadeli kar realizasyonu ekseninde yönetilmezler...
Ülkemizin özel ve kamu kuruluşlarında ne kadar fazla iyi profesyonel görev alırsa, sürdürülebilir büyüme, sürdürülebilir karlılık ve sürdürülebilir rekabet konuları için yapılması gerekenler o kadar fazla öncelik kazanır. Deneme-Yanılma ve pragmatik iş yapma biçimleri de şüphesiz kullanılır. Ancak zaman kaybetmemek ve pazardaki fırsatları değerlendirmek adına! Ve bunlar mutlaka iyi planlanmış bir master plan çerçevesinde hayata geçirilir. İyi profesyonellerin görev aldığı şirketlerde hukuki ve ahlaki değerlere verilen önem artar. Şirketlerde sermaye birikmesine ''izin'' verilir!
Profesyoneller ikiye ayrılır: Geleneksel profesyoneller ve organik profesyoneller... Her iki profesyonel tipi de donanımlıdır. Her ikisi de işi bilirler ve yaparlar. Temel fark şudur:
Geleneksel profesyoneller, patronun (ana hissedarın) doğrudan entereselerini açık ara birinci planda, şirketin varlığının uzun yıllar sürdürülmesini ikinci planda ve diğer sosyal paydaşların (azınlık hissedar, çalışanlar, tedarikçiler, kamu, çevre, vs) hak ettikleri menfaatlerini ise en iyimser tanımla üçüncü planda tutarlar. Şüphesiz bu üç unsuru da geliştirmek isterler. Ancak birinci unsurun ağırlığı nedeniyle yapamazlar.
Geleneksel profesyoneller, patronla birlikte gelişen ve yazgılarını bu gelişmelere bağlayan kişilerdir. Bir benzetme yapacak olursak, kendileri tarafından değil, sermayedar veya başka birileri tarafından, direği deniz yüzeyinden doksan derece doğrutulmuş sörf tahtası üzerinde iyi yelken açan sörfçülere benzerler. Belki sörf direğini daha iyi şekilde zeminden kaldırabilecekleri, hatta daha iyi bir sörf tahtası ve sörf yelkeni temin edebilecek kapasiteleri vardır. Hatta belki çevresindekileri de işin içine katarak, aktiviteyi çok daha değerli hale getirecek vizyon ve icra yetenekleri de mevcuttur. Ancak bu konuları gündeme getirmenin ''patronda veya üst seviyede'' rahatsızlık yaratacağını düşünürler. Mevcut ekipman ve tekniklerle, kendisine bu olanağı verenlerin güncel arzularını yerine getirmekle yetinirler. Diğer konularda ''doğru zamanın'' gelmesini beklerler.
Organik profesyonellerde ise durum bunun tam tersidir. Bunlar, öncelikli olarak şirketin vizyon, misyon ve stratejik planlarını düşünen ve bir bütün içinde örgütleyen kişilerdir. Mesleklerinin gereği, şirketin sürdürülebilir değer yaratabilmesi için düşünce ve özlemleri dile getirir ve şirkete yön verirler. Sosyal paydaşları ile istişare ederler, onları ikna etmeye özen gösterirler ve onlarla ittifak kurarlar. Düşünce birliğini kurduktan sonra da hızlı icraat yaparlar. Kendilerinden hesap sorulmadan hesap verirler. Şirket için tanımlanan değerlere öncelikle kendileri uyarlar. Şirketin, sürdürülebilir rekabet gücüne kavuşması, hedeflenen pazar payını elde edebilmesi ve kar üretebilmesi için alt yapıyı hazırlarlar. Üst yapıyı bunun üzerine kurarlar. Operasyonları bu zeminde yaparlar. Şirket değerlenecektir. Bundan nasıl olsa en fazla ana hissedar nasiplenecektir. Ana hissedar, şirketinin değerlenmesinden ve değerlenmesinin sürdürülmesinden daha fazlasını kendisinden istememelidir.
Dolayısıyla, organik profesyoneller için ana hissedarın ‘’doğrudan şahsi entereselerine’’ öncelik verilmesi katiyetle ilk sıradaki bir konu değildir (örneğin patronun tanıdığı veya hissedar olduğu tedarikçilerden zorunlu mal ve hizmet alma, onun tanıdığı veya akrabası olduğu kişilere istihdam yaratma, erken kar realizasyonları yapmak için önerilen bilanço ve iletişim politikalarını uygulama, kendi görüşlerine kayıtsız-şartsız uyum gösterilmesi gibi). Organik profesyoneller patronlarına saygılı olmakla birlikte, kendilerinin geleceklerini onların geleceklerine göbekten bağlı görmezler. Diğer iş arkadaşları gibi patronlarla da istişare-ikna-ittifak ekseninde çalışırlar. Kayıtlı-kurallı sistemlerle faaliyet gösterirler. Yangından mal kaçırma yöntemlerine ihtiyaç duymazlar. ''Evet'' leri evet, ''hayır'' ları da hayırdır. Bununla birlikte, şirketin menfaatleri doğrultusunda geleneksel profesyonel kadar da esnektirdirler. Ancak esneklikleri, sörf direğini deniz yüzeyinden kaldırdıktan ve sörf yelkenini açtıktan sonra başlar. Şirket öncelikli olarak sağlam zamanda hareket etmelidir. Kendilerini bu bakımdan belki de yelkenciye benzetmek daha doğrudur. Zira sörfte alınacak yol kısadır. Yelkenli ile ise dünyayı dolaşabilirsiniz. Hem de yakıttan çok ciddi tasarruf ederek...
Bu tanımlamalardan sonra ülkemizin profesyonellerinin toplam resimde nerede durduğuna bakmak gerekir.
Kimimize göre şirketlerimizin büyük çoğunluğu geleneksel profesyoneller tarafından yönetilmektedir.
Kimimize göre az sayıda da olsa organik profesyonellere de rastlanmaktadır (özellikle uluslararası şirketlerin Türkiye organizasyonlarında).
Kimimize göre ise, bırakınız organik profesyoneli, ülkemizde geleneksel profesyonel yönetici dahi son derece azdır. Yazının başlarında da belirttiğimiz gibi, profesyonel demek, işi iyi bilmek ve iyi yapmaktır. Halbuki bugün şirketler girişimci/kurucu patronlar tarafından doğrudan yönetilmektedir. Özellikle küçük ve orta büyüklükteki şirketlerde (cirosu 1 milyar TL ye kadar) patronlar, girişimciliklerinin yanında aynı zamanda stratejinin ve operasyonun da içindedirler ve içlerinde profesyonel iyi iş çıkaran ciddi sayıda iş adamı vardır. Sorun şirketler büyük ölçeğe çıkınca yaşanmaktadır. O zaman bu iş adamları, profesyonel yöneticilere gereksinim duymaktadır. İşte o zaman, bırakınız organiğini, gelenekselini dahi bulamamaktadırlar!... Ayrıca organik profesyonel bir kimlik bulunsa dahi, bu tarz kurucu iş adamları ile kendilerini aynı ortamda çalıştırmak hayli zordur. Zira ülkemizdeki ''dinamik iş adamları'', mecbur kalmadıkça yanlarında kendilerinin önüne geçecek bordrolu bir profesyonelle çalışmaktan çok haz etmezler. İşte tam burada, G18 içinde olan ülkemizden neden dünya çapında bir şirket çıkamadığı, neden bir dünya markası yaratılamadığı ve neden kronik-astronomik dış ticaret açığı verdiğimizin nedenlerinden biri karşımıza çıkmaktadır.
Girişimcilik tarafında bir sorunumuz yoktur. Kanımızca eksik olan taraf profesyonelleşmedir. İster organik ister geleneksel... Yani şirketlerimizi, her halukarda işi iyi bilenlerle ve iyi yapanlarla büyütmek!... Bugünkü konjonktürde her ne kadar geleneksel profesyonel yöneticiye de ihtiyaç varsa da, organik profesyoneller daha değerlidir. Şirket hissedarları, eğer organik profesyonel bulabiliyorlarsa, onları bir yandan teşvik etmeli, diğer yandan da onlara ''tahammül'' etmelidirler. Organik profesyonellere hiçbir faul yapmamalarına rağmen, oyunu hızlı, sert ve neticeye yönelik oynuyorlar diye ''hadlerini bildirmek'' ayağa sıkılan kurşundur.
Büyük ölçekli şirketlerin olduğu ve dünya markalarının çıktığı gelişmiş ülkelerde organik profesyonellerden oluşan bir sosyal sınıf vardır. Şirketlerin ana hissedarı değildirler, ancak toplumda onlar kadar saygındırlar ve kaliteli bir şekilde yaşamlarını sürdürürler. Böyle bir sınıf ülkemizde henüz marjinaldir. Halbuki bu sınıfın varlığı, ülkelerin sadece iş dünyasında ve ekonomik anlamda değil, kültürel anlamda da zenginleşmesine ciddi katkı sağlamaktadir. Bu sınıf, ülkenin aydın tabir edilen kesiminin bel kemiklerinden de birisidir aynı zamanda...
Kısacası, ülkemizin organik profesyonel bir toplumsal sınıfa ihtiyacı vardır. Özellikle Y- ve 2000 sonrası doğan Z-Jenerasyonuna duyrulur.
(Dip not: Ülkemizde profesyonel tanımına ‘’sorunlu’’ dememizin nedeni, günümüzdeki üst yönetimlerde bulunan bazı bordrolu yöneticilerin, işi şahsi kazanç sağlama adına yapan (‘’işimi yapar, paramı alırım” diyen) veya patronun angarya görüp yapmak istemediği konuları icra eden veya management literatüründeki moda başlıklarla sadece laf üreten ve göğüs cebindeki şık kalemleri ile dolaşmaktan başka işe yaramayan kişi olarak görünüm vermeleri veya o şekilde algılanmalıdır.)